Web Tasarım Ankara

Arap Baharı Nedir, Niçin Başladı, Ne Oldu, Bitti mi? 

 

Ramazan Gözen

22.05.2016

rgozen@hotmail.com

 

Tunuslu genç Tarık el Tayyib Muhammed Buazizi’nin zabıtaların baskılarına tepki olarak 17 Aralık 2010 tarihinde kendisini ateşle yakmasıyla başlayan ve daha sonra Arap Baharı olarak ünlenen isyanlar ve dönüşümler, Ortadoğu ve hatta tüm İslam dünyası için yeni bir dönem başlatmıştır. Üzerine onlarca kitap, makale yazılmış, konferanslar düzenlenmiş olan Arap Baharı’nın etkisi konusundaki tartışmalar ise bitmiş değildir. Bu tartışmaları dört başlıkta gruplamak mümkünüdür. Birincisi, Arap Baharı hakikaten neydi ve nasıl anlamak gerekiyor? İkincisi, Arap Baharı niçin ortaya çıktı ve ne kadar başarılı oldu? Bununla ilgili bir soru da, Arpa Baharı bitti mi? Son olarak, Arap Baharı’nın bugünkü acı noktaya ya da duruma gelmesinin nedeni veya nedenleri nelerdir?

         Her biri uzun uzun tartışılabilecek bu soruları mümkün olduğunca kestirme şekilde değerlendirmeye çalışacağım. Sorulardan birincisi, Arap Baharı’nın özelde Ortadoğu genelde İslam dünyasının dünya sistemi içindeki konumu ve özelliğiyle ilgilidir. Zira Arap Baharı, her ne kadar öncelikle Tunus’ta başlayıp diğer Arap ülkeleriyle sınırlı kalsa da aslında benzer özellikleri olan tüm ülkeleri ilgilendiren bir süreçtir. Bu ülkelerin temel özelliği, dünya sisteminin kenarında/periferisinde yer alan otoriter, militarist, totaliter devlet rejimlerine sahip olmalarıdır. Bu ülkeler genelde 20.yüzyılın başında emperyalist ülkelerin politikaları ile ortaya çıkmış ve ilerleyen dönemlerde yine bu çerçevede şekillenmeye devam etmiştir. Arap Baharı, işte bu “eski” yapıyı değiştirmek amacıyla gelişmiş ve genişlemiştir. Diğer bir ifadeyle, Arap Baharı, Ortadoğu ve İslam ülkelerinin yaklaşık yüz yıllık tarihine son verip, yeni bir dönem başlatmak ve özellik kazandırmak yönünde yeni bir hamle idi. Böylece ilgili ülkelerdeki otoriter, totaliter, militarist ve diktatör rejimler yerine, halkın iradesine dayalı demokratik rejimler oluşacaktı. Daha önemlisi, daha önceleri hep dış emperyalist politikalar ve müdahaleler ile şekillenmiş olan bu ülkelerin ve bölgenin kaderini ilk kez halkların kendisi belirleyecekti. İşte bu idealizm ve ihtimal nedeniyle sürece Arap “Baharı” ismi verilmişti.

         Arap Baharı ile ilgili bu bağlamda önemli bir tartışma, Arap Baharı sürecinin bir isyan mı, darbe mi, devrim mi ve en önemlisi de uluslararası bir proje mi olduğu üzerinedir. Bu tartışmaya vereceğim net cevap şudur; Arap Baharı, diktatörlükleri yıkmak için halkların kendi inisiyatifi ile başlamış olan ama uluslararası aktörlerden de destek alarak devam eden bir süreçtir. Bu sürecin kıvılcımını çakan ve ilk adımını atan dinamik, on yıllardır baskı ve sıkıntılar içinde bulunan ve zaten bir şekilde muhalif konumda olan yerel halklar ve bölgesel dinamiklerdir. Bunlar Soğuk Savaş dönemi boyunca da vardı. Örneğin Müslüman Kardeşler, en erken 1920’ler en yakın 1950’lerden beri Mısır başta bütün bölge ülkelerinde var olan güçlü bir muhalefettir. Ancak bu ve diğer muhalif gruplar, isyan edip demokratik hak talep ettiklerinde genelde diktatörlerin ve onları destekleyen uluslararası (genelde Batılı) güçlerin baskısı ile püskürtülüp bastırılıyorlardı. Dolayısıyla demokratik girişim ve talepler yalnız kalmışlar, sindirilmişler ve daha sonra da ya yer altına sığınmak zorunda olmuşlar ya da parçalanıp etkisizleşmişlerdi. Arap Baharı’nın püf noktası işte buradadır: Zira muhalifler ayaklandıklarında bu kez diktatörler ayaklanmaları durduramadıkları gibi, bastırmak istediklerinde karşılarına özellikle ABD Başkanı Obama’nın politikası çıkmıştır. Başkan Obama, önceki yüzyıldaki durumlardan farklı olarak Arap Baharı sürecinde diktatörlerin yanında değil isyancıların yanında yer almış, diktatörlerin (Bin Ali, Mübarek, Kaddafi, Esad) devrilmesi ve yerine halkın temsilcilerinin gelmesi yönünde çalışmıştır.

         Burada Obama felsefesinin ve desteğinin altını çizmek ve Arap Baharı’nın bu bağlamda anlaşılmasının gerekliliğini vurgulamak istiyorum. Obama felsefesi; özü itibarıyla sivil, demokratik, tedrici, evrimsel ve barış içinde bir siyasal dönüşüm sürecinin işletilmesine dayanıyordu. Arap Baharı dönüşümlerinin mutlaka siyasal ve barışçı bir demokratik süreç şeklinde gelişmesi ve gerekirse bu sürecin uzun döneme yayılması; ama kesinlikle askeri güç, şiddet ve dışarıdan müdahaleye yol açmaması ilkesine dayanıyordu. Obama’nın genel Arap Baharı politikasına bakıldığında sürekli bunun savunulduğu, ancak aşağıda belirteceğim nedenlerle askeri ve şiddet yanlısı politikaların kıskacına düştüğü görülür. Obama; Tunus, Mısır, Libya ve Suriye’de özü itibarıyla sivil/siyasi yöntemleri desteklemiş, ancak değişik şekillerde militarist ve dış müdahalelerle uğraşmak zorunda kalmıştır.

         Obama’nın bu politikası tezat mıdır, yoksa iki yüzlü bir niyetin tezahürü müdür? Kanaatimce bunlardan ikisi değildir. Bilakis, Obama felsefesi ve Arap Baharı süreci, kısmen bilerek ve planlı şekilde kısmen de doğal gelişmeler sonucu engellenmiş ve boğulmuştur. Daha açık bir ifadeyle, Obama politikası ve Arap Baharı, karşı güçler ve/veya hesapsız uygulamalar tarafından bastırılmıştır. Bunları dört grupta inceleyebiliriz. Birincisi, Arap Baharı’nı kendine karşı bir tehdit ve potansiyel devrim olarak gören Suudi Arabistan ve diğer şeyhliklerdir. Bu ülkeler Arab Baharı’nı bir yandan durdurmaya diğer yandan da kendi amaçları için kullanmaya çalıştılar. Suudi Arabistan, Arap Baharı’nı durdurmak için Mısır’da Mursi’ye karşı Sisi’yi desteklerken, aynı zamanda Suriye’de Esad’ı devirmeye soyundu. Böylece Arap Baharı’nı demokratik ve sivil bir hareket olmaktan çıkarıp, askeri ve dışarıdan müdahaleyle boğulmasını sağladı. Suudi Arabistan, bir yandan Arap Bahar dalgasının kendisini de vurmasını önlemeye çalıştı, ama aynı zamanda bu süreci İran ve Yemen gibi muarızlarına karşı mücadele fırsatı olarak kullandı. Suudi Arabistan’ın, İran ile nükleer anlaşma yapan Obama’nın politikasını engellemek için İsrail lobisi, Neoconların öncüsü J.McCain ve İsrail ile gayri resmi ittifak kurduğunun altını çizmek gerekir. Bu açıdan bakıldığında, Suudi Arabistan’ın Mısır’da İsrail aleyhindeki Mursi’nin yerine en azından İsrail önyargısı olmayan Sisi’yi desteklemesi ve Suriye’de İran’ın müttefiki olan Esad’ı düşürüp yerine kendine yakın grupların gelmesini istemesi, paradoks değil gayet planlı bir stratejidir. ABD’li Neoconların hem Obama karşıtlığı hem de İsrail lobisine yakın olmaları Suudi Arabistan ile ittifak ilişkileri geliştirmelerini sağlamıştır.

         Bu denklemde muhakkak vurgulanması gereken diğer ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte Esad’ı düşürmek için çalıştığı bilinen bir durumdur. Ancak AK Parti ve Davutoğlu’nun Arap Baharı politikasının motivasyonu başkadır: Türkiye’nin Osmanlı döneminde olduğu gibi bölgede etkili ve hatta hegemon hale gelmesini sağlamaktır. AK Parti ve Davutoğlu kılavuzluğundaki Türkiye, Mısır ve diğer dönüşümleri desteklemiş ve bu süreçte etkili olmaya çalışmıştır. AK Parti ve Davutoğlu’nun temel amacı sadece Arap Baharı’nın oluşumunu desteklemek değil, daha önemlisi bu dönüşümlerin Türkiye’nin istediği yönde gelişmesini sağlamaktı. Ama bunun yapılış şekli, başlangıçta Obama felsefesine yakın/uygun iken daha sonra (özellikle Suriye’de) Neoconların/Suud Arabistan’ın politikalarına uyum şeklinde değişmiştir. Türkiye, Arap Bahar’ını etkileyebilmek, ön alabilmek ve kendini öne çıkarabilmek için Suriye’de askeri yöntemler uygulanmasını desteklemiştir.         İran da Arap Baharı sürecini özellikle Suriye’de Esad’ı destekleyerek etkilemeye ve kendini öne çıkarmaya çalıştı. İran bölgedeki mezhepsel ve jeopolitik bağlantılarını kullanarak, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın politikalarına karşı çıkmış ve Esad’ı her yönden desteklemiştir. İran, Arap Baharı’nın Müslüman Kardeşler ve onu destekleyen Türkiye’nin Sünni etkisi altına girmesine karşı, Suriye’yi kendinin hayat-memat meselesi olarak görmüştür. Bu çatışma, Arap Baharı’nın özünün kaybolmasına ve sürecin bölgesel devletler arasında güç mücadelesine dönüşmesine yol açmıştır.  Böylece, özünde demokratik, sivil ve iç dinamiklerle başlayan bir halk hareketi olan Arap Baharı süreci, daha sonra bölgesel ve bölge dışı devletlerin güç odaklı, militarist ve ihtiraslı politikalarının kurbanı olmuştur.

Dolayısıyla buraya bölge dışı aktörlerin (yani Rusya, Fransa, İngiltere, İtalya ve Neoconlar ABD’sinin) tarihten gelen emperyalist politikalarını da eklemek gerekir. Fransa, İtalya ve İngiltere’nin Libya’da sürpriz bir askeri hava operasyonu ile Kaddafi’ye karşı savaş başlatmaları, Rusya ve ABD’yi de içine çekerek devletler arası emperyalist süreç başlatmıştır. Emperyalizm, hem demokratik-sivil boyutuna darbe vurması bakımından hem de dış askeri müdahale olması nedeniyle Arap Baharı’nın özüne aykırı bir gelişme idi. Bu sürece ABD’nin katılmak zorunda kalması, Obama’nın kendisine ve felsefesine ölümcül bir darbe vurdu.

         Böylece, Tunus’ta başlayan Arap Baharı üçüncü yılın sonunda özünden uzaklaştı; özellikle Suriye, Yemen, Mısır, Libya gibi ülkelerde eski düzenden daha kötü, istikrarsız, kaotik, şiddet sarmalı ortaya çıktı. Birçok gözlemci ve uzman Arap Baharı’nın sona erdiğini, “Kış”a dönüştüğünü iddia etmektedir. Kanaatime göre, Arap Baharı duraklamış veya ağır yaralı bir kaza geçirmiştir, ancak bunlar Arap Baharı’nın sone erdiği anlamıma henüz gelmez. Aynen 19. ve 20. Yüzyıllarda Fransa, Rusya, Türkiye gibi ülkelerdeki köklü değişim veya devrimlerin öncelikle kanlı bir çatışmaya dönüşmesi gibi, Arap Baharı da şu anda büyük bir darbe yemiştir; ancak Arap Baharı’nın demokrasi, özgürlük, refah ve onur ateşi yanmaya devam etmektedir. Bölge halkları ve dünya, Buazizi ve Obama öncülüğünde başlayan bu başarısızlıklardan ciddi dersler çıkardıktan sonra muhtemelen aynı yönde hareket edecek, Ortadoğu ve İslam ülkelerinde halkların içinde yer aldığı istikrarlı bir düzen oluşuncaya kadar sürecektir. Ama, eğer böyle bir istikrarlı düzen kurulamaz ise, aynen Avrupa’nın 30/100 yıl savaşları gibi post-modern mezhepler ve devletler savaşı sürüp gidecektir. Ama statüko ante yani 2010 öncesi dönem tekrar geri dönmeyecektir.

Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Kategori: Ramazan Gözen