Web Tasarım Ankara

“ÇANAK AYDIN”LIK

 

Âdem Çaylak

ademcaylak@gmail.com

30 Kasım 2019

 

Münâfikûn Suresi’nde münafıklarla ilgili şunlar yazmaktadır: “Münafıklar sana geldiklerinde, ‘Tanıklık ederiz ki sen gerçekten Allah’ın elçisisin’ derler. Senin hiç kuşkusuz kendi elçisi olduğunu Allah elbette biliyor; ama Allah tanıklık eder ki münafıklar inandık derken yalan söylemektedirler.”

 

Münafıklığın üç alameti vardır: Konuştuklarında yalan söylerler, verdikleri sözleri tutmazlar, emanete ihanet ederler.

 

Siyaset, münafıklığın kendini en çarpıcı ve yalın bir biçimde teşkil ettiği sahaların başındadır. Çünkü en büyük maddi menfaatler ve yönetimin bir parçası olabilme iktidarı en kısa yoldan siyaset vasıtasıyla kazanılabilir. Dolayısıyla siyasi münafıklığın olmadığı bir dönemden ya da bir iktidardan bahsetmek mümkün değildir.

 

Siyasi münafıklar, siyasetçi, bürokrat, gazeteci, aydın, hukukçu, akademisyen vb. çeşitli mesleklere mensup olabilir. Halk arasında “yandaş”, “yalaka” gibi sıfatlarla tabir edilen bu güruh, televizyon programlarına çıktıklarında ya da gazete köşelerine makale yazdıklarında, kendi inanmadıkları şeyleri inanıyormuşçasına kamuoyuna son derece rahat bir biçimde açıklayabilirler. Bunu yaparken asla utanmazlar. İlkeleri ilkesizliktir. Yerleri ve yönleri, güç dengelerine göre belirlenir. Geminin su almaya başladığını fark ettiklerinde ilk tüyen bunlar olur. İskeletleri, omurgaları yoktur. Kuyruklarının girebildiği her yerden girebilir, her tarafa eklemlenebilirler. Tek ki çanaklarında yem olsun.

 

Bir tür "çanak anten"e benzeyen çanak aydınlığın üç işlevi vardır: 1. İletme, 2. Yansıtma, 3. Yalama. Nasıl ki bir çanak anten belirli bir operasyon merkezinden gelen görsel ya da işitsel mesajları belirli ışık ve ses kırılmaları ile dağıtım ağlarına iletirlerler ve güç kaynaklarının çevreye yayılımında yansıtma işlevi görürlerse, çanak aydınlık da aynı işlevleri yerine getirirler. Nasıl ki çanak anten, tüm bu işlevleri yerine getirirken iç bükey bir çanaklık vaziyeti almak durumunda ise, çanak aydınlık da iletme ve yansıtma işlevini yerine getirmenin verdiği eğilim ile ortaya çıkan çanaktan yalama ile beslenirler. Sermaye, devlet ve iktidar gibi güç odaklarının söylem ve eylemlerinin toplum kesimlerinde makes bulması ve meşrulaştırılması işlevinde rol alan çanak aydınlar, güç odaklarının yapıp ettiklerini çarpıtarak/manipüle ederek topluma iletirler, onları görünmek istedikleri gibi yansıtırlar ve bunu yaparken beslendikleri çanağı yalarlar.



Çanak aydınlar kabile toplumlarında kabile şefleri ve reislerin yanında yer alan kahin/büyücü (oracle), şehirli toplumlarda melikler ve iktidar sahiplerin yanında yer alan rahip/haham/şeyh/ulema'ya benzerler. Görevleri, kılıcı temsil eden muktedirlerin gerekmedikçe kan dökmeksizin zora ve haksızlıklara dayalı hükümlerinin kabile ya da toplumda doğru görülmesine ve pekişmesine hizmet etmektir.

 

Oysa bilgiyi temsil eden bir entelektüel/ulemanın işi, iktidarın yanlışlarını görüp, iktidarı uyarmak ve halkı bu yanlışlara karşı uyandırmaktır. Bunun için bir entelektüel, hiç bir zaman muktedirlerin sofralarında yer almazlar, onların ayaklarına gitmezler ve iktidar ile aralarına ahlak, adalet ve hakkaniyete dayalı bir mesafe koyarlar. Ancak çanak aydın, çanağında yem olduğu sürece iktidarın hiçbir faaliyetinden rahatsız olmaz, üstüne üstlük besleme ve yemlenme devam ettiği sürece, iletme, yansıtma ve yalama vazifelerini büyük bir iştiyakla yaparlar. Üstelik muhalefet edeni de ihanetle suçlama veya tekfir etme cüreti gösterebilir. Örneğin, Ak Parti-Hizmet"kâr" şebeke ilişkilerinin sıkı fıkı olduğu yıllarda, "cemaat" güzellemesi yapan ve şebeke karşıtı olan herkesi Ergenekoncu ilan eden; hizmet"kar" şebeke terör örgütü ilan edildikten sonra, iktidara muhalif olan herkesi FETÖ'cü olmakla itham eden bir aydın grubu vardır. Ak Parti’nin Kürt açılımı yaptığı yıllarda, “halkların kardeşliği”nden dem vurup, Ak Parti PKK tarafından kandırıldığını anladığında Kürtlere ve taraflarından gelen (bir zamanlar anlayışla karşılanan ve hatta gerçekleştirileceği söz verilen) taleplere karşı nefret dolu, ırkçı bir tutum sergileyen ve hatta iktidara muhalif olanları PKK yandaşı olmakla suçlayan aydınlar vardır. Yargı organının bir referandumla yürütmeye bağlanması olayını “artık üstünlerin hukuku yok, hukukun üstünlüğü var” şeklinde değerlendiren aydınlar da olmuştur. En hayati meselelerin KHK’lerle yürütülmesini “istikrar”, “ileri demokrasinin gereği”, “dünya liderliği” olarak değerlendirenler de… Çünkü dertleri amaçları hiçbir zaman din, millet, eşitlik, memleket, demokrasi, hukuk vb. değer olmamıştır. Bu değerler onların sadece araçlarıdır. Bunlar tam anlamıyla çanak aydınlar olup, iktidar ve güç odakları ile o anki egemen söyleme göre iletme, yansıtma ve yalama işlevlerini en iyi şekilde yerine getirirler.

 

Çanak aydınların kendilerini taşıyan iktidar gemisi su almaya başladığında, çanaklarındaki yemler ıslanıp yenmez hâle geldiğinde, çanak aydınlar için vakit, gemiyi terk eylemenin vaktidir. Vakit, güç kazanan tarafa eklemlenmenin vaktidir. Eski kutsallarını gönül rahatlığıyla şeytanlaştırırlar. Zira aynı gemide yolculuk ettikleri yeni kutsallar onları bekliyordur. Bu kez de onların haksızlıklarını, hukuksuzluklarını, yolsuzluklarını, despotluklarını, ihanetlerini halka hak, adalet, dürüstlük, ileri demokrasi, sadakat olarak anlatmaya devam ederler. Hem de yine her zamanki gibi bunu gerçeği bile bile, utanmadan, göz göre göre yaparlar. Bu sefer de, yeni kutsala muhalif olanı şeytanlaştırırlar. Ta ki yeni gemi de su alana dek. İktidar ve sermaye gibi güç odakları da bu durumu çok iyi bildiklerinden çanak aydınları yemleyerek güç devşirmeye ve kan tazelemeye devam ederler.

 

 

 

Kategori: Âdem Çaylak