Web Tasarım Ankara

GÜLENİZM: “DİNCİ” KEMALİZM’DEN DECCAL’İN “DARBECİ ORDUSU”NA

 

Adem Çaylak

ademcaylak@gmail.com

12.08.2016

 

Deccal’in uşaklığını yapan tetikçi ve darbeci Hizmet”kar” çetenin 15 Temmuz 2016’da akim kalan darbe girişiminden sonra Türkiye’de şu an Gülenist hareket hemen hemen her kesim tarafından yanlış zemin ve içerikte tartışılmaktadır. Geçmişte de aynı hep aynı hataya düşülmüştür. Ne yazık ki Gülenizm, yıllardır bir “dini” hareket olarak ele alınmış ve tartışılmıştır. Buradan yola çıkarak, Gülenizm çerçevesinde teolojik tartışmalara girilmiş ve girilmektedir. Ortodoks Sünnilik ya da Ortodoks Şiilik’teki hurafeye, bid’ata, nakilciliğe, kitleleri uçuran ve afyonlayan Mehdiyet inancına, aklını kullanmayan din anlayışına ilişkin sorgulama ve tartışmaların, ontolojik, epistemolojik ve teolojik sorunlarla malül pek çok “dini” hareket, tarikat ve cemaatler ekseninde elbette yapılması elzemdir. Ancak tüm bunların, başından beri hiç bir zaman “dini” hareket olmayan ve böyle bir derdi de olmayan Gülenizm çerçevesinde ele alınması yanlıştır. Gülenizm, “dini” bir hareket değil, “dinci” bir harekettir. Yıllar önce Milat gazetesinde yazdığım ve 2013 sonu ve 2014 başında yayınlanan, GÜLENİZM: “DİNCI” KEMALİZM YA DA “GÜLEN” KEMALİZM başlıklı kitabımda ısrarla vurguladığım gibi, “dini” ile “dinci” kavramsallaştırmaları arasında keskin bir farklılık vardır. Sözünü ettiğim kitabımın önsözünde bu durumu aynen şu şekilde ifade etmiştim:

 

Gülen hareketini tanımlamak için kullanılan “dinci” Kemalizm tabiri, rastgele bir kavramsallaştırmadan ibaret değildir. Uzun yılların gözlem ve deneyimi ile okuma ve anlama uğraşından çıkartılan sonuç ve iddia, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi ideolojisi “seküler” Kemalizm’in “zor”, “baskı” ve “darbe”si ile Batılı modern “kapitalist” değerler çerçevesinde “makbul vatandaş” yapılamayan toplum kesimlerini, “gönüllü kulluk” ve “rıza” üzerinden devşirmenin (hadım etmenin) bir aparatı olarak devreye sokulan “dinci” Kemalizm’in kullandığı “din” dili ve içersediği söylem itibariyle “seküler” Kemalizm’in “dinci” versiyonu olduğudur. Bu itibarla bilinmelidir ki Gülenizm, tüm “dinci” dil ve “dinci” görüntüye rağmen “dini” bir hareket değil, aksine oldukça “seküler” ve çıkara dayalı “dünyevi” bir harekettir. Kaynağını ve biçemini “din”den aldığı görüntüsü içinde, “seküler” amaçları haiz Mehdiyetçi bir zihniyet ve tutunumla hareket eden Gülenizm’de “din”, hikmet-i kendinden menkul “ulvi” amaçlara ulaşmak için kullanılan bir aparattan başka bir şey değildir…

 

…Kur’ani kavram ve kelimelerin içini boşaltıp, bağlamından kopartarak İslam’ın, Hıristiyanlık formuna uygun bir biçimde Protestanlaştırılmasına “hizmet” eden Gülenizm’i imlemek için “dini” Kemalizm yerine, özellikle “dinci” Kemalizm kavramı kullanılmıştır. Çünkü “dini” ile “dinci” kavramları arasında oldukça belirgin bir fark vardır. Kültürel, toplumsal, siyasal ya da ekonomik etkinliklerini “din ekseninde yerine getirmek” çabası ile “dini görüntü” ve “din dili” kullanarak “din üzerinden geçinmek” kolaycılığı birbirinden oldukça farklı ameliyelerdir. Batılı modernitenin temel paradigması ve öncüllerini “din dili ve söylemi” ile içselleştirme ve meşrulaştırmaya “hizmet” ettiğini iddia ettiğimiz “dinci” Kemalizm, “din” üzerinden geçinerek dünyevilik amacına “hizmet” ettiği ve toplumdan “rıza” devşirerek “araçsal din” yarattığı için “dinci” kavramı ile nitelendirilmiştir. Ayrıca epistemolojik ve ontolojik bakımdan paradigması belirli bir “kurulu düzeni” müstahkem hale getiren bir tür “seküler ilahiyat” yarattığı ve kurulu düzeni tevhid, ahlak, adalet ekseninde dönüştürmeyi amaçlayan “hak dini”ni bastırmaya “hizmet” ettiği için, “dine karşı din” hareketi anlamında da “dinci”dir…

 

Gülenizm’in bir “dini” hareket olarak tartışılması, daima Hizmetkar şebekenin (network-mafyatik ağ) ekmeğine yağ sürmek ve onun kötü emellerine alet olmak ve ona “hizmet” etmekten başka bir şeye yaramamıştır. Halbuki Gülenizm, bir “dini” hareket olmaktan ziyade, “dinci” görünüm altında hokkabazlık yapan, çıkara, ilişkilere, derin bağlantılara, istihbari manipülasyonlara, aldatmalara dayanan oldukça “seküler, maddi ve pragmatist” bir harekettir.

 

Gülenizm, uluslararası güç odaklarının yıllar önce tezgahlayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşları hatta diğer cemaatler içinde uyuyan hücreler olarak büyüttüğü, dünyevi bir taşeron örgüt olarak beslediği, güç tanrısının isteğine göre şekilden şekile, kılıktan kılığa sokulduğu, “güç”ün “hizmet”inde sınır tanımadığı, güç odaklarının gerektiğinde istihbarat olarak kullandığı, devlet içindeki “SIZINTI”ları ile “faili malum cinayetler için kullandığı, “dinci” dile ile maneviyata ve kariyere aç kitlelerin manevi “afyon”u ve somut “hap”ı olarak kandırıldığı mafyatik bir örgütlenmenin ötesinde bir şey değildir. Yıllardır bas bas bağırdığım ve yazdığım gibi Gülenizm, her daim bağlamından kopuk bir biçimde tartışılmıştır. Gülenizm, kullanıldığı uluslararası güç odaklarının yeri geldiğince Ortadoğu ve Türkiye’ye ilişkin siyasi çıkarları için kullandığı bir “terör” örgütü olması yanında, ondan daha tehlikeli, şebeke (mafyatik ağ-network) tipli, bir “yılan” örgütün, yanılsama ve yalanla dolu ideolojik formasyonundan başka bir şey değildir. Böyle ele alınmadığında, bukalemuna parmak ısırtacak “ahtapot” yapılı zehirli bir sarmaşık olan Gülenizm’i ve Hizmetkar şebeke örgütü anlamak, takip etmek, teşhis etmek mümkün değildir. Hüsnüniyetle yaklaşıldığında, karşısında baştan kaybedenin çok olacağı, görünmeden “sokan” bir “panaptikon” sinsiliğinden başka bir şey olmayan Gülenizm’i ve onun tarzındaki hareketleri çözmenin en geçer akçesi, Kur’an’daki şeytan imgesini iyi idrak etmek ve anlamaktan geçmektedir. Karşınızda düşmanın açık ve seçik sizinle bir mücadeleye girişmediği, her daim tetikçi ve maşa kullandığı ve boşa yumruk salladığınız bir sinsiliğin üstesinden gelmenin yolu, cücükleştiren hüsn-ü zan teorisine (Bu konu ile ilgili yıllar önce Milat’ta yazdığım aynı başlıklı şu yazıya bakabilirsiniz. http://www.milatgazetesi.com/cucuklestiren-husn-u-zan-teorisi-02-02-2014-makale-52325) esir olmamaktan ve “fitne”yi çıkaracak “isyan ahlakı”ndan geçmektedir. Gülenizm, yıllardır böyle ele alınsa ve tartışılsaydı, kitlelerin “afyonu” olmaktan çıkacak, özellikle Müslüman kitleyi kandırma potansiyeli ortadan kalkacak ve en önemlisi de “kandırıldık” diyen siyaset, devlet ve ordu yöneticilerinin elbisesi içinden çıkarak, milletini ve halkını bombalayan ve kurşunlayan darbeci ve tetikçi Deccal’in ordusuna dönüşemeyecekti.    

 

Yıllar önce 2011’den beri Milat gazetesinde yazdığım ve sonradan yakın arkadaş ve dostlarımın başıma bir şey gelmesinden endişe edip uyardıkları için, 2013 yılı başlarında basamadığım ancak 2014 yılı başında, Gülenizm: “Dinci” Kemalizm Ya Da “Gülen” Kemalizm başlığı ile ilk baskısı Murat Kitapevi, aynı yıl içinde ikinci baskısı Adam Yayınlarından basılan kitabımda, (her iki yayınevinden basılan kitap, tükenmiş olup ilgili yayın evleri üzerlerine düşen sorumluluklarını yerine getirmedikleri sözleşme fesh edilmiş olup, kitabın üçüncü baskısı darbe sürecini ele alan yeni yazılarla güçlendirilerek bir başka yayınevinde yayınlanacaktır) tüm “İslami” görüntüsüne ve kullandığı “din” diline rağmen Gülenizm’in bilgi, eğitim, toplum ve devlet anlayışı, “seküler” Kemalizm’in üzerine oturduğu modern zemin ve beslendiği zihniyet dünyası ile biçimsel olmasa da mahiyet itibariyle özdeş olduğu iddiası, bizzat Mustafa Kemal Atatürk ve M. Fethullah Gülen ile Kemalizm ve Gülenizm’in ideologlarından yapılan alıntı ve karşılaştırmalar ile ispatlanmıştır.

 

Ayrıca kitapta, “seküler” ve “dinci” Kemalizmler, kapitalist sistemi “zor” ve “rıza” üzerinden analiz eden Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramından ilham alınarak çözümlendi. Aynı yerde ve bağımsız makalelerde, Ali Şeriati’nin bakış açısından yola çıkarak, özellikle “dinci” Kemalizm’in nasıl bir “dine karşı din” hareketi olduğu teorik kısım ve bağımsız makalelerde açıkça ortaya çıkarılmıştır.

 

28 Şubat Darbesi’nin o karanlık günlerinde, 1990’ların sonlarına doğru, bir çok arkadaş ve dostlarımın şahittirlerdir ki, Gülenizm’i “dinci” Kemalizm olarak nitelendirirdim. Daha sonra, Milat gazetesinde yazmaya başladığım 2011 yılından itibaren Hizmet”kar” şebekeyi, “Dinci” Kemalizm olarak nitelendirdiğim çok sayıda yazı kaleme aldım. Milat’ta “Bağırsak Temizleme Operasyonu” (Milat, 09.01.2012) başlıklı yazdığımız bir yazıda (http://www.milatgazetesi.com/bagirsak-temizleme-operasyonu-makale-31203) aynen şunları söylemiştik:

 

…Güçlü toplumsal dayanağı olmayan seküler bir ideoloji olan Kemalizme rahmet okutacak, “dinci Kemalist bir öz”ün ikamesi, muhafazakar görüntüye rağmen “ayrımcılık” ve “tasfiye”yi ilkin Müslümanlara yöneltmesi, işin doğası gereği olup, bağlamından saptırılan “din” yüzünden daha büyük bir tehlikeyi tetikleyecektir…Eğer Ak Parti hükümeti ve Erdoğan, girdikleri “gerdek”in gerçek dünyasını idrak etmez ve “dinci Kemalizm”in bütün versiyonlarını elinde tutan küresel sistemin “ağa baba”ları ile hesaplaşmayı göze almazsa, kendilerinden öncekiler gibi, kendileri de sistemin bağırsak temizleme operasyonundan nasibi alabilecektir...

 

 

Yine Milat’ta, 7 Şubat darbesinden günler önce, “Hükümet “Dinci Kemalizm Kıskacında Mı?” (Milat, 16.01.2012) başlıklı bir diğer yazıda,  (http://www.milatgazetesi.com/hukumet-dinci-kemalizm-kiskacinda-mi-makale-31193) biraz uzun bir alıntı olacak ama, aynen şunları yazmıştık:

 

…Uluslararası güç odakları ve küresel sermaye ile stratejik ittifak içinde hareket eden pragmatist ve güçten yana tavır alan “dinci Kemalist” hareket tarafından kıskaca alınan Ak parti hükümetinin, kendi ayağına kurşun sıkacak pek çok operasyon içine sokulması, bunların en önemlisi olsa gerektir. Yargı, ordu, emniyet, üniversiteler ve bürokrasinin kimi önemli kademelerini ele geçirme yönünde Ak parti içinde ortaya çıkan iktidar mücadelesi, yeni dönemde “dinci Kemalizm”in ekmeğine yağ sürecek gelişmeleri tetikleyebilir. Seküler Kemalizmi tasfiye etmeye uğraşan ve Arap Baharı'na ilham olan Tayyip Erdoğan çizgisi, bölge üzerinde ileriye dönük hedefleri olan güç odaklarının “ılımlı İslam” projesi ile uyumlu “dinci Kemalist” ağ tarafından istenmeyen bir çizgidir. Aslına bakılırsa, başından beri “dinci Kemalizm”le derin bir “kan uyuşmazlığı” içinde olan bu çizgi, kendini besleyen geleneğe yönelmez ve adalet duygusunu kalkınmanın yarattığı refah ile satın almaya devam ederse, seküler Kemalizm gibi kendisi de tasfiyeye maruz kalacaktır. “Dinci Kemalizm”in Ak parti eliyle tasfiye edilmeye çalışılan Kemalizmden tek farkı, sözüm ona seküler olmamasıdır. Seküler Kemalizmin dini versiyonu olarak okunabilecek bu hareket, tek adamlığa ve hiyerarşiye dayalı Türkçü, milliyetçi ve devletçidir. Darbe ve derin yapılanmalarla “adam” edilemeyen toplum kesimlerini ve faili meçhullere kurban edilen Kürtleri, daha naif yol ve yöntemlerle “ıslah” etmek isteyen ve kendi Türkçü anlayışına bağımlı kılmak isteyen bir harekettir. Aynen seküler Kemalizmde olduğu gibi kitlelere eğitim yolu ideoloji aşılamayı önceleyen “dinci Kemalizm”, Ahmet Şık, Nedim Şener, Hanifi Avcı örneklerinde olduğu gibi, kendisine tabi olmayan ya da kendi çıkarlarına engel olabileceğini düşündüğü kişileri “madara” etmede teknolojinin en son nimetlerini kullanmada pek mahirdir….

 

Devam edersek, yine Milat’ta yıllar önce, “Din’e Karşı “Din” “Fidan” Biçiyor” (Milat, 13.02.2012) başlıklı yazımızda (http://www.milatgazetesi.com/din-e-karsi-din-fidan-biciyor-makale-30314) şunları aynen net yazmıştık:

 

…MİT'e yönelik operasyon başlamadan çok önce, 26 Ocak 2012 tarihli “Tayyip Erdoğan Damarını Yok Etme Operasyonu” başlıklı yazımızda açıkça vurguladığımız gibi, kim ne derse desin Hakan Fidan üzerinden yapılan operasyonun temel hedefi, Tayyip Erdoğan çizgisini yok etmektir. Olup biten, Tayyip Erdoğan'ın şahsından öte, dünya güç odakları ile bağlantılı bir “hizmet” hareketine dönüşen oldukça muhafazakar görünümlü pragmatist/milliyetçi “ılımlı İslamcı” eğitim hareketi dışında kalan ve bugüne kadar “isyan ruhu” ile beslenen Müslüman iradenin tasfiye edilmek istenmesidir… Artık evelemenin gevelemenin alemi olmasa gerektir. Türkiye, artık sözün bittiği ve siyasetin öldüğü bir noktadadır. 28 Şubat post-modern darbesi ve 27 Nisan e-muhtırası badirelerini aratmayacak tarihi bir dönemeçteyiz. Çünkü artık, mücadele “laisist Kemalist”lerle İslamcılar arasında değil, bizzat “Din'e karşı din” mücadelesine dönüşmüştür. En hazin ve tahripkar olanı da budur...

 

 

“Dinci” Kemalizm’in sinsi hareketi konusunda geçmişte yazdığımız yazıdan (“Dinci” Kemalizm Meydan Okuyor!”, Milat, 09.05.2013, http://m.milatgazetesi.com/dinci-kemalizm-meydan-okuyor-makale-42647) bir örnek daha vermek gerekirse, o yazıda kullandığımız, “ruhani militarizm” kavramının, 15 Temmuz 2016 tetikçi darbe girişiminde nasıl ete kemiğe bürüneceğini şu şekilde izah etmiştik:

 

…Yıllardan beri İslami kavram ve kurumların içini ve özünü boşaltmaya “hizmet” eden “dinci” Kemalizm'in, Kürt “çözümü”ndeki müzakereleri Hüdeybiye Sulh Anlaşması benzetmesi yanlışlığında olduğu gibi, kendi “ekmeğine yağ sürmeyenleri” de -korkunç bir benzetme ile- Sebe halkına benzetmeye hakkı yoktur. Bu tip benzetmeler, sadece İslam'ın içini boşaltmaya “hizmet” edecektir. Kendi içlerinde “abi, abla ve hoca efendi” adı altında hiçbir sorgulama ve eleştiri kültürü olmayan ve “ruhani militarist” bir hiyerarşik örgütlenmeye benzer sivil örgütlenme ağı ile (şebeke) “gönüllü kulluğa hizmet eden” sosyolojik bir hareketin, siyasette ortaya çıkması her zaman muhtemel olan “güç zehirlenmesi”ni eleştirmeye hiç hakkı olmasa gerektir. 

 

 Cumhuriyetin başından beri, uluslararası güç odakları ile bağlaşıklı “seküler” Kemalizm’in “zor”u, “baskı”sı ve “darbe”si ile bir türlü “hadım” edilemeyen toplum kesimlerini (Müslümanlar, Kürtler, Aleviler ve Kemalist olmayan sosyalist kesim gibi), “rıza” ve “gönüllülük” üzerinden “hadım” edecek ve “hiza”ya getirecek “dinci” Kemalist Gülen hareket, süreç içinde (1960’ların sonları) aynı uluslararası güçler tarafından devreye sokulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, iktidarlar, siyasi partiler ve tüm toplumsal yapıya sirayet ettirilerek yeri geldiğince tüm kirli ve puslu işlerde kullanılmıştır. Başka bir deyişle, “seküler” Kemalizm’in darbesi ile “dinci” Kemalizm’in “sinsi vuruşlar”ı, aynı ellerin farklı “hizmet”leri olarak daima işlevsel olmuştur.

 

Sözünü ettiğim kitabımda ispatladığım gibi, “seküler” Kemalizm ile “dinci” Kemalizm, genetik kodları aynı ve tek yumurta ikizleri kadar birbirine benzer ruh ikizleridir. Ruh ikizleri olduğu, daha önceleri “derinden”, “sessiz”, “aldatma”, “yalan”, “münafıkça gülen” bir tavırla devlet, siyaset ve toplumsallığı esir alan “dinci” Kemalizm’in, daha önceden birlikte çalıştıkları ve “aynı yağmurlarda ıslandıkları” ancak kendisine biçilen “kırmızı çizgileri” aştığı gerekçesiyle, uluslarararası güç odaklarının 2013 sonrasından itibaren üstünü çizdiği ya da “imajını bozduğu” bir karizmatik, güçlü ve en önemlisi de, son yıllarda otoriterlik, kullanılan dil, siyasi söylem, gerginleştirme ve kutuplaştırma politikası ile eleştirilse de (bizim de zaman zaman yaptığımız gibi) toplumun yarısından fazlasında makes bulan bir lideri ve onun temsil ettiği ya da temsil ettiğine inanılan damarı kırmak için son çare olarak, ABD, CIA ve NATO tarafından tarlaya sürülerek halkını bombalayan ve kurşunlayan Deccal’in uşaklığını yapan “darbeci bir orduya” dönüşmesinden anlaşılmaktadır. Çünkü “seküler” Kemalizm’in ruhunda da, 1960, 1971, 1980, 28 Şubat 1997 ve diğerlerinde görüldüğü gibi, uluslararası güç odakları ile işbirliği içinde işleyen darbeci bir gelenek hep varolagelmiştir.

 

Yıllardır Deccal’in uşaklığını yaparak bir “imaj imparatorluğu”na dönüşen, kendisinin yıllardır tüm kurumlarda ilmek ilmek dokuduğu ve diğer toplum kesimlerinden suç ve kirliliğine alet ettiği, zayıf noktalarından esir aldığı ya da ganimet, makam ve mevki ile devşirdiği siyasetçi, bürokrat, yargı, emniyet ve ordu mensupları ile hepten güçlenen Gülenist hizmetkar çete, sözüm ona “rıza”, “gönüllülük”, “tolerans”, “diyaloğ”, “barış”, “iyilik meleği” ve sırıtan “gülenyüzlülük” perdesinin ardında, uzun yıllardır bir “SIZINTI” hareketi olarak güç odaklarınca devleti ve iktidarları tümüyle kontrol ettiği noktalarda, son yıllarda istediğini yapamayınca, odakların planlaması, tezgahı ve emri ile özellikle ordu içinde uyutulan hücreler (17-25 darbesinden sonra hizmetkar şebekenin ordu içindeki uyutulan hücrelerine yönelik hiç bir operasyonun yapılmamasının hayra alamet olmadığı ve başa büyük felaketler açacağını yazılarımızda ısrarla ifade etmemize rağmen) ve farklı saiklerle onlarla işbirliği yapan güçler harekete geçirilerek, aynı geleneğin “dinci” formülasyonu olarak son darbe “vuruş”unu gerçekleştirmek istemiştir. Ancak, farklı uluslararası dengeler, şebekeden olmayan emniyet ve esasında çoğunluğu “baldırıçıplaklar”dan oluşan toplum kesimlerinin, tank önüne yatarak, kurşunlara hedef olarak darbeye dur diyen bir karşı “halk devrimi” destanı yazması, “seküler” Kemalizm’in darbeci geleneğinin “dinci” Kemalizm’in kucağında bir bomba gibi patlamasına engel olamamıştır.

 

Umarım ders alınır. Ancak, bundan sonraki yazılarımızda ele alacağımız gibi, devlet içinde uluslararası güç odaklarının çıkarlarına “hizmet” eden farklı güç ve çıkar çevrelerinin, “bağırsak boşaltma”, “kan tazeleme” operasyonları konusunda gereken dikkat ve rikkat gösterilmez, kapitalist ulus-devlet mantık ve uygulamasından vaz geçilmez, “güç” devleti değil, “adalet devleti”ne geçilmez, “kurallı” toplum değil hala “krallı” toplum ameliyesinden kurtulunmaz, seküler Kemalist “beden”, muhafaza”kar”  “ruh” ile tahkim edilmekten vazgeçilmezse, milliyetçi dil ve söyleme çeki düzen verilmezse, devletten ve sömürdüğü toplum kesimlerinden nemalanan ve belirli uluslararası güçlerin oyuncağı haline gelmiş “seküler” ya da “dinci” cemaatçi, tarikatçı örgüt ve hocalarla hesaplaşılmazsa, bu ülke insanının darbelerden, sessiz vuruş ve aldatmalardan daha çok çekeceği var demektir.               

Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Kategori: Âdem Çaylak