Web Tasarım Ankara

 

“Kandil Dini” (Milat, 18.05.2015)
Adem Çaylak
 
Türkiye’de Mevlid, Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri adı altında “kutlanan” ve “kutsanan” kandiller, Kur’an’ın özü, Peygamberin uygulamasına karşıt bir biçimde tarihsel süreç içinde ortaya çıkartılan “icat edilmiş geleneklerdir”. Peygamberin doğumunu kutlamak anlamına gelen Mevlid, ilk defa miladı 10. yy’da Mısır’da hüküm süren Şii Fatimi devletinde ve Peygamberin ana rahmine düştüğü gün adı altında kutsanan Regaib, miladi 11. yy’da Kudüs ve Bağdat’ta bir kandil olarak kutlanmış olsa da, kandillerin kutlanmasına ilişkin esas kurumsallaşma II. Selim zamanı (1566-1574) Osmanlı döneminde “icat edilen bir geleneğe” dayanmaktadır.  II. Selim zamanından başlayarak belirli gün ve geceler, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “kandil geceleri” diye anılmaya başlanmıştır. Kadir suresinde Kur’an’ın indiği ve sembolik bir anlatımla bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilen Kadir gecesinin bile sabit olmayıp gizlenmesi, İslam’da belirli gün ya da gecelere dair aşırı kutsallaştırma, fetişleştirme ve bağlamından koparmanın yanlışlığına işaret etmektedir.
Her biri belirli gün ve zaman dilimine hasredilen/hapsedilen Mevlid, Regaib, Mirac ve Berat gibi tarihsel ve geleneksel İslam’ın tabir caizse “yortu günleri” haline getirilen kandiller, daha çok Pavlus’çu Hıristiyanlığa benzer bir biçimde aşırı ritüellere boğularak bağlam ve özgünlüğünden kopartılan bir “kandil dini” tesis etmiştir. “Kandil dini”, belirli gün ve gecelerde gerçekleştirilecek ibadetlerle, kişinin kurtuluşa (ber’at) ereceğini savlayarak, zamanla Kilise babaları tarafından adeta bir günah çıkarma dini haline dönüştürülen Hıristiyanlık türü bir Müslümanlık yaratmayı başarmıştır. Kitle açısından dinin anlaşılması adına ritüellerin önemli bir yeri varsa da, düşünmeyi, akletmeyi ve sorgulamayı ikincilleyen ritüelci bir din ihdası, kitleleri kontrol altında tutmanın en iyi çözümlerinden birisi olagelmiştir.  
İslam’da Müslüman kitlenin psikolojini kontrol altında tutmak ve maalesef iktidarların istedikleri yönde bir Müslüman sosyolojisi yaratmak adına daha çok “zayıf” ya da “uydurulmuş” toplumsal ve “siyasi” hadislerle, Peygamberin belirli gün ve gecelere özel bir önem verdiği ve ibadetle geçirdiği şeklindeki mülahazalardan mülhem bir şekilde meşrulaştırılmaya çalışılan kandiller, “manevi sömürü” aparatları olarak işlev gördüğü kadar, dini “ticarileştirmeye” hizmet eden aşırı ritüelci bir din ihdasına yol açmıştır. “Kandil dini”, “dinin kültürü” yerine, “kültürün dini”ni ihdas ederek, kurulu toplumsal ve siyasi düzenlerin dindar kitle üzerindeki sömürü mekanizmalarını görünmez kılmakla kalmayıp, kitlenin hakikat arayışının önündeki en büyük engellerden birisi haline gelmiştir. Siyasi bir cemaat olan devlet ile cemaat ve tarikatların neredeyse hepsinde özel kutlama ve kutsama günlerine dönüştürülen kandiller, “devlet ve cemaat dini”nin kitleselleştirilmesine hizmet etmektedir. Kandiller, bir bakıma, haksızlık karşısında direniş gösteremeyen kitlenin “afyonu” haline getirilmiştir. İslam’da Allah’a olan inanç ve ibadetin gösteri ve riyadan uzak bir biçimde ihlas ve samimiyetle tecelli etmesine karşıt bir biçimde, “simit”, “mesaj”, “tören” ve Kur’an’ın özü ve akıl dışı sözlere büründürülmüş toplu “münacaat”, “menkıbe” ve “dua”larla “kutsanan” kandiller, “göstergesel”, “muhafazakar” ve “ufunetli/ağlamaklı” bir örüntü ile Müslümanlığın devinimci ve dinamik ruhunu dinamitleyen aparatlar haline gelmiştir.
Aynı zamanda “kandil dini”, farkına varmaksızın, kutlamaya ilişkin telefon konuşması ve atılan mesajlarla küresel kapitalizm ve onun acentalarına “hizmet” etmektedir. Böylesi bir “hizmet”in en büyük destekçileri de ne yazık ki, Müslümanlar olmaktadır. Müslüman beden ve kanla kendini yenileyen, tazeleyen ve tahkim eden kapitalizm için “kandil dini” türünden önemli dini, milli, geleneksel ve tarihi günler bulunmaz fırsattır.
 
Dinin “resmileştirilmesine”, “ritüelleştirilmesine”, “ticarileştirilmesine” ve en önemlisi de psikolojik, toplumsal ve siyasi sömürü düzeninin “meşrulaştırılmasına” hizmet edegelen kandilleri ve “kandil dini”ni buradan reddediyorum. O kadar büyük ufunet, kendinden geçme ve ağlamaklı bir biçimde ihya edilen “kandil dini” günlerine rağmen kibrin, yalanın, rüşvetin, sömürünün, yeğenciliğin (nepotizm), emanete ihanetin, ahlaksızlığın, adaletsizliğin modern şirk ve sömürünün en çok görüldüğü “dindar” Türkiye’de, ahlakın, adaletin, sorgulamanın, hür düşünmenin, akletmenin ve hakkaniyetli paylaşımın ete kemiğe bürünebilmesinin yollarından birisi de, “kandil” adı altında “kurumsallaştırılmış” din anlayışına toplum, cemaat ve devlet olarak karşı çıkmaktan geçmektedir.  
 
 
 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...

Kategori: Âdem Çaylak